information
Baş ağrısı, toplumun %90'ında görülen yaygın bir şikayettir. Baş ağrıları, Uluslararası Baş Ağrısı Derneği tarafından 14 ana grup altında sınıflandırmıştır. Direkt olarak baş ağrısı ile ortaya çıkan, bir başka hastalık ile bağlantısı olmayan baş ağrıları; primer baş ağrılarıdır ve tüm baş ağrısı şikayetlerinin %90'ını oluşturur. %10'luk dilimde kalan sekonder baş ağrıları ise nedeni bilinen farklı bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan baş ağrılarıdır. Primer baş ağrıları arasında yer alan migren, herhangi bir yaş döneminde başlayabilen ve ilerleyen yaşlarda sıklığı azalan, sürekli ya da tekrarlayan bir baş ağrısı türüdür. Her 20 erkekten 1'inde ve her 5 kadından 1'inde görülen migren, Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan dünyada iş gücünü kısıtlayan hastalıklar listesinde 19. sırada yer almaktadır. Migren çocukluk çağı başlangıçlı olabilse de çoğunlukla ergenlik döneminde başlar. Hastaların %80'inden fazlasında atakların başlangıcı 30 yaşından öncedir.
Migren nedir?
Migren, hasta yaşamında uzun yıllar boyunca var olan, birkaç saatten birkaç haftaya kadar sürebilen ağrı ataklarının olduğu, eşlik eden birçok belirtiyi barındıran ve ataklar arasında baş ağrısı şikayetinin bulunmadığı klinik bir sendromdur. Migren hastalarının atakları sırasında sağlıklı toplumun geneline göre yaşam kalitesi düşüktür. Ailesinde migren olan kişilerin çocuklarında migren olma riski toplumdakinden yüksektir. Genetik ve çevresel faktörlerin birlikte rol aldığı bir hastalık olan migren, saf genetik geçişli bir hastalık değildir. Auralı migren ve aurasız migren olmak üzere iki ana alt tipi bulunur. Migren ataklarının %10'unu oluşturan auralı migren, baş ağrısı gelişiminden yaklaşık bir saat önce, zig zag çizgiler şeklinde görülen halüsinasyonlar, bulanık görme, ışık çakmaları ya da skotom olarak bilinen görüş alanında boşlukların varlığı gibi geçici duyusal belirtiler ile kendini gösterir. Ayrıca baş dönmesi, hissizlik, karıncalanma, kol ve bacaklarda güçsüzlük, duyu kaybı ve kelimelerin birbirine girmesi gibi diğer belirtiler ile de görülebilir. Auranın varlığı, atak şiddetinin bir göstergesi değildir. Aurasız migren atakları da auralı migren atakları kadar şiddetli olabileceği gibi daha şiddetli de olabilir.
Migren neden olur?
Migrenin atta yatan sebepleri aydınlanmış olsa da nedenleri hâla tam olarak anlaşılamamıştır. Genetik, santral, vasküler, ve nöronal sebepleri bulunan migrenin, biyokimyasal ve fizyolojik risk faktörleri de migrene zemin hazırlar. Tetikleyici faktörler ise migrenin ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Migrenin genetik geçişi, auralı migrende görülürken; aurasız migren genetik ve çevresel faktörlerin kombinasyonu ile açıklanır. Migren, beyindeki sinirler ve kan damarlarında oluşan değişiklikler sonucu ortaya çıkan bir baş ağrısı tipidir. Migrenli bireylerde ataklara duyarlı olan bir sinir sistemi mevcuttur ve ataklar, dış çevredeki bazı faktörler ile tetiklenebilir. Bir atak tetiklendiğinde beyindeki migren oluşturucusu denen yer harekete geçer. Bu durum beyindeki kan damarlarının genişlemesine ve sinirlerin inflamasyonuna yol açar. Daha sonra bunlar, atak sırasındaki ağrı ve diğer belirtilere neden olacak olan beyinde yer alan trigeminal sinirin aktive olmasına yol açar ve migren oluşur.
Migren belirtileri nelerdir?
Migren yalnızca baş ağrısı atağı olarak bilinse de başlangıcından sonlandığı zamana kadar pek çok faklı dönemi bulunur. Migren atakları, prodrom dönemi ile başlar. Bu dönem, ağrı başlamadan önceki saatlerde meydana gelen, depresif ya da uçlarda gezen ruh hâli varlığı, artmış duyarlılık hâli, durgunluk, donukluk, düşüncelerde yavaşlama, kelime bulmada güçlük, konsantrasyon ve dikkat eksikliği gibi nöro-psikolojik belirtilerin yanı sıra ense sertliği, şişlik hissi, kabızlık ya da ishal, hâlsizlik, iştah artışı ya da kaybı, aşırı susama ve sık idrara çıkma gibi belirtileri kapsar. Prodrom döneminden sonra aura dönemi başlar. Bu dönem yaklaşık olarak 5 ile 20 dakika içinde gelişir ve çoğunlukla 60 dakika içinde sonlanır. Görsel semptomların yanı sıra vücudun bir yarısında, yüzün ve dilin bir bölümünde uyuşma, iğnelenme, karıncalanma gibi hissiyatlarla da kendini gösterir. Ağrı dönemi ise genellikle ense, başın arka kısmı ve başın bir tarafında başlayan rahatsızlık, ağırlık ve belli belirsiz ağrı hissi ile başlar. Yaklaşık 30 dakika ile 120 dakika sonrasında ise şiddetli, zonklayıcı ve basınç hissi yaratan ağrı hissedilir ve bu durum saatler hatta 2-3 gün sürebilir. Bu dönem içinde, tipik olarak hastaların üçte ikisinde, başın tek tarafında hissedilen ağrının şiddeti değişken olabilir.
Migren hastalarının %20'sinde ağrı hep aynı tarafta görülse de çoğunlukla enseden başlayarak tüm başa yayıldığı da görülür. Ağrıya, iştahsızlık, bulantı, kusma, ışık ve sese karşı duyarlılık gibi belirtiler eşlik eder ve bazı hastalarda bu semptomlar ağrıdan daha fazla yakınmaya yol açar. Çoğunlukla hastanın ağrısı uykuya yakın dönemde hafifler. Ağrı sonrası olarak bilinen postdrom döneminde bitkinlik, bezginlik ve yorgunluk hissi bulunur ve ağrının azalması ile birlikte rahatlama hissi oluşur. Bazı kişilerde tatlı yeme ya da sık idrara çıkma isteği görülür. Bu özelliklerin bir ya da daha fazlasının varlığı migren tanısını da netleştirir.
Migreni tetikleyen faktörler
Migren tedavisinde, migren ataklarını tetikleyen etkenlerin hasta tarafından bilinmesi, önlenebilir atakların tanınıp kaçınılması bakımından son derece önemlidir. Sadece tetik faktörlerden kaçınmak bile atak sayısında ciddi bir düşüş sağlayabilir. Migren atakları çoğunlukla spontan olarak oraya çıksa da iç ve dış tetik faktörleri de bazı atakların ortaya çıkmasına sebep olur. Migren ataklarının ortaya çıkışını hızlandıran, tetikleyici faktörler kişiden kişiye değişse de genel olarak şöyle sıralanabilir:
- Açlık
- Öğün Atlama
- Stres
- Uyku bozuklukları ve düzensizliği
- Güçlü ışık
- Menstruasyon dönemi
- Yükseklik değişiklikleri
- Hava değişimi ve kirliliği
- Lodos
- Parfüm gibi kuvvetli kokular
- Çikolata
- Peynir ve diğer süt ürünleri
- Meyve
- Çay ve kahve tüketimi
- Deniz ürünleri
- Kızarmış yağlı yiyecekler
- Alkol ve sigara tüketimi
- Sigara dumanı
Migrene ne iyi gelir?
Düzenli beslenme ve uyku migrenin ortaya çıkmasını engelleyici unsurlardır. Bunun yanı sıra migreni tetikleyen unsurların bilinmesi ve bunlardan kaçınılması da migren ataklarının sıklığını azaltmaktadır.
Migren tedavisi
Migren tedavisi ilaçlı ve ilaç dışı tedavi olarak ikiye ayrılır:
- İlaç Tedavisi: Akut ataklarda uygulanan ilaçlar, etkili ve hızlı bir şekilde tedaviyi amaçlayarak ağrının şiddetini ve diğer bulguları azaltmayı ya da tamamen ortadan kaldırmayı, atağın süresini kısaltmayı ve yaşam kalitesini artırmayı hedefler. Bu noktada ilaçlar, hastanın öyküsüne ve muayenesine göre uzman hekim tarafından reçete edilir. Tüm bunlara ek olarak hekim, profilaktik yani önleyici tedavi de düzenleyerek atakların sıklığını, süresini ve şiddetini azaltmayı; oluşacak akut atakların önüne geçmeyi hedefler. Önleyici tedavi ayda 2 ve daha fazla atak ya da ayda 4 ve daha fazla sayıda ağrılı gün geçiren, atakları gittikçe sıklaşan, uzun süreli ağrı yüzünden yaşam kalitesi düşen bazı hastalara uygulanır. Hekim tarafından verilen tedavi, belirlenen doz ve süre ile düzenli olarak kullanılmalıdır.
- İlaç Dışı Tedavi: Nöroloji hekimi tarafından hasta, hastalığı hakkında kapsamlı olarak bilgilendirilir. Rahatlama teknikleri, egzersiz, düzenli uyku ve düzenli beslenme ile yaşam şeklinin düzenlenmesi önerilir. Diyet, ışık, hava, yükseklik ve hormonal değişimler gibi tetik faktörlerinin farkına varılması ve bunlardan kaçınması gerektiği anlatılır.
Migren ilaçları
Nöroloji hekimince reçete edilen ve atak tedavisinde kullanılan migren ilaçları genellikle basit ve kombine analjezikler, nonsteroidal anti inflamatuvarlar, triptanlar, ergot türevleri, anti emetikler ve nöroleptiklerden oluşur. Önleyici tedavi olarak beta blokerler, antidepresanlar, entiepileptikler ve serotonin antagonistleri, kalsiyum kanal blokerleri ve botulinum toksini tip A gibi ilaçlardan oluşur. Siz de tanı ve uygun tedavi için düzenli olarak kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.
DESCRIPTION
Denge; gözlerden, iç kulaktaki denge organlarından, kas ve iskelet sisteminden gelen bilgilerin beyin tarafından değerlendirilmesi sonucu sağlanır. Bu sistemlerden birinde ortaya çıkacak bir bozukluk bu sistemler arasındaki uyumu bozar ve dengesizlik veya baş dönmesi yakınmalarına neden olabilir.
Baş dönmesi bir hareket yanılsamasıdır. Hasta, olmayan bir hareketi varmış gibi hissetmekte, kendisinin ya da çevresinin hareket ettiğini zannetmektedir. Dengesizlik hissi, kişinin çevresine göre dengesini sağlayamama durumudur. Baş dönmesi ve denge bozukluğu, oldukça sık rastlanan yakınmalardandır. Orta ve ileri yaş grubunda daha sıktır. Çocukluk çağında oldukça seyrek görülmektedir.
- Baş dönmesi ve dengesizlik yakınması olan hastanın değerlendirmesinde ayrıntılı bir şekilde şikayetlerin not edilmesi ve sistemli muayeneye tabi tutulması en önemli adımdır. Bu bazen bir ekip çalışmasını gerektirebilir. (kulak burun boğaz, nöroloji, kardiyoloji ).
- Çoğu zaman ayırıcı tanıda birçok teknolojik aletten yararlanılabilir.
- (Odyometrik testler, videonistagmografi, kalorik testler, rutin biyokimya, elektrokardiyografi, MRI, boyun doppler, ultrasonografi v.b).
Muayene ve hastanın hikayesi kulak ile ilgili bir hastalığı düşündürüyorsa odiometrik tetkik ile hastanın işitmesi kontrol edilmelidir. VNG (videonistagmografi) iç kulak fonksiyonlarını gösteren bir diğer testtir. Görsel veya kalorik uyaranla oluşturulan göz hareketlerinin kaydedilmesi esasına dayanır. Baş dönmesine neden olan lezyon yerinin ve tarafının saptanmasına dair bilgi verebilmesi ve özellikle bilgisayarlı sistemde dökümantasyon sağlaması önemli bir özelliğidir.
Baş Dönmesi Sebepleri
Kulak ile ilgili nedenler: Gerçek baş dönmelerinin büyük bir kısmı kulak ile ilgili hastalıklardan kaynaklanır.
Pozisyona bağlı baş dönmesi, baş dönmesi ile ilgilenen kliniklerde en sık rastlanan nedendir. İleri yaş gruplarındaki vertigo olgularının %50’sinden sorumludur. Tipik yakınmalar baş hareketleriyle ortaya çıkan, saniyeler süren, çevrenin dönmesi tarzında olan vertigo ile birlikte dengesizlik hissi ve bulantıdır. Çoğu hastada bu şikayetler periyodik olarak düzelir ve sonra tekrarlar.
Tanısı, iç kulaktaki yarım daire kanallarının, yapılan testler sırasında bazı manevralara verdiği yanıtlara bakılarak konulur. Tedavisi, yarım daire kanallarının içerisinde yer değiştirmiş olan kristallerin tekrar yerine oturtulmasına dayalıdır.
Meniere hastalığı; işitme kaybı, kulakta çınlama, dolgunluk hissi ve baş dönmesi atakları ile ortaya çıkar. İç kulaktaki sıvıların dengesizliğinden kaynaklanır. Viral bir enfeksiyon sonrası denge sinirinin etkilenmesine bağlı kulak hastalıkları, akut ve kronik orta kulak iltihapları, işitme kaybı ile giden kulak hastalıkları ,bazen hiç bir nedene bağlı olmaksızın iç kulakta bulunan zarların yırtılmasına bağlı baş dönmeleri olabilir.
Travmalar:
Sıklıkla başa alınan sert darbelerle, kafa tasında oluşan, iç kulakta da hasara yol açan bir kırık sonrasında işitme kaybı ile birlikte baş dönmesi oluşabilir. Bazen herhangi bir kafatası kırığı olmadan da iç kulak yapılarında sarsıntıya bağlı olarak baş dönmesi oluşabilir.
Nörolojik hastalıklar:
Migren, beyin, beyincik gibi organlardan oluşan merkezi sinir sistemindeki kanama veya kan damarlarındaki tıkanıklıklara bağlı beslenme bozuklukları, multipl skleroz, çeşitli beyin tümörleri, parkinson hastalığı, v.b. hastalıklar dengenin bozulmasına neden olabilirler.
Dahili hastalıklar:
Kalp yetmezliği, kalp kapakçığı hastalığı, diabet, tiroid bezi hastalıkları, kansızlık, kontrol edilemeyen yüksek tansiyon, pozisyona bağlı düşük tansiyon, kalp ritim bozuklukları, ani ve şiddetli su kaybı (ishal, kusma) baş dönmesine neden olabilir.
Ayrıca psikojenik baş dönmeleri de görülebilmektedir.
Tedavi
Baş dönmelerinde tedavi nedene yöneliktir. Pozisyonel baş dönmelerinde testler sırasında tespit edilen patolojik durumu düzeltici manevralar ile tedavi mümkündür.
Meniere hastalığında uygulanan tedavi, atak sırasında öncelikle baş dönmesi olmak üzere hastalığa ait yakınmaları ortadan kaldırmayı amaçlar. Ataklar arası dönemdeki tedavide ise hastaya ait tetikleyici stres faktörlerinin belirlenmesi ve giderilmesi, sedanter bir yaşam tarzını bırakarak uğraş ve spor aktivitelerine teşvik edilmesi ve gereğinde profesyonel psikolojik yardım alınması da önemlidir. Meniere hastalığında stres, yorgunluk, sigara, alkol, kafein gibi etkenler atakları tetikleyebilmektedir. Tuzlu gıdalardan kaçınma, yemeklere piştikten sonra tuz konulmaması önerilir.
Hastalığın doğal seyrinde kişiye özgü farklılıkların bulunması tedavi seçimini ve yöntemini güçleştirmektedir. Ancak genel olarak hastaların %85’i medikal tedaviden yarar görür, geri kalan kadarında ise girişimsel tedavilere ihtiyaç ortaya çıkar.
Bunlar arasında intratimpanik tedaviler, lokal yüksek basınç uygulaması, ventilasyon tüpü uygulaması, endolenfatik kese cerrahisi, vestibüler nörektomi sayılabilir.
Baş dönmesinin akut veya kronik orta kulak iltihabına bağlı olması durumunda bu hastalıkların uygun şekilde tedavi edilmesi gerekir.
Diğer baş dönmesi nedenleri, ilgili branş hekimlerince doğru tanı konulduktan sonra çeşitli yöntemlerle tedavi edilir.